27 Eylül 2010 Pazartesi

Nihayet Tanışıyorum Seninle

Sene 2004.Haziran.Çok sıcak bir cumartesi.

Gündüz kusarcasına beklediğim kep atma törenindeyim."Aptal ergenler" diyorum içimden.Mezun oldunuz da başınız göğe erdi.Aferin size.Eğlenceden,muhabbetten yoksunsunuz ve öyle de kalacaksınız.Bu sıradanlık bana bulaşmadan oradan ayrılmalıyım.

Alın kepte sizde kalsın.Ben havaya fırlatacak kadar mutlu hissetmiyorum kendimi.İçimdeki boşluğa ilaç olacak bir insan yok yeryüzünde.Kendi ilaçlarımı cebimde taşıyorum.

Özgür müyüm?Pek sayılmaz.Kusarcasına evden de ayrılıyorum.Telefonu da kapattıktan sonra özgürlüğümün yüzdesi bir hayli artıyor.

Her şey hızlansın istiyorum.Zaman bana hissettirmeden akıp geçsin.Bu gece orada olmalıyım.Müziği damarlarımda hissetmeliyim.Sabah beton gibi bir kafayla uyanmalıyım.Çenem acıdığı için beslenmekte zorlanmalıyım.Mutlu olmak için insan istemekten vazgeçtim.Kendi içime dalış yapmak istiyorum.

Ve bir şekilde gece oluyor.Kulübün kapısına doğru ilerlerken içeri nasıl gireceğimi düşünüyorum.Ayaklarım karıncalanıyor.Üzerim dolu üstelik 17'yim.Yaptığım şeyin sonuçlarını hafife alacak kadar vazgeçmişim.Sanki Tanrı'nın eli değiyor o anın üzerine.Küçük bir dokunuş.Kader onunla beni aynı yerde tutmak için bir hamle yapıyor.Ve içerideyim.

Empati,heyecan,tolerans,hız ve dans.Buradan tepe noktasını görebiliyorum ama henüz orada değilim.Kalabalıklaşan ortamdan tanıdık bir yüz bana gülümsüyor.Karşılık veriyorum.Yeni insanlarla tanıştırıyor beni ve yanımdakileri.Bizim için gecenin eğlencesi artıyor,onlar içinde.Beni vuran an daha gelmedi.

Sonra o görünüyor.Krom ayaklı bar sehpasının üzerine bırakıyor elindekileri.Genişlemiş gözbebeklerinin içine akıyorum.Tanışıyoruz gürültüden kaçmak için birbirimize yaklaşarak.

Öyle bir adam ki tanışmıyorsan kesmek bile mümkün değil.Okuldan kaçıp vakit öldürdüğüm mekanların sadece önünden hızla geçerken görüyorum onu.Platonik takılacak halim yok."Classy" olması aklımda yer etmiş demek ki ve tıraşının mükemmelliği.Benim habitatımdan olmayışı belki de.Bir şeyleri hırsla ve hızla kovalıyor oluşu.İzleniliyormuş gibi yürümemesi olabilir.Piyasa yapmadan sadece geçmek zorunda olduğu bir sokağı geçmesi.Bana kendimi önemsiz hissettirmesi temelde.Beni incelemek için vakit ayırmaması.Ve şimdi ilk kurşunun tadını çıkartıyorum.

Vücudu yanında taşıdığı çantasına dönmeden...Ben sıcaktan harlanmış gürzü kafama yemeden...Ta ta tam.Yapıştırdın tam da alnımın ortasına.Kanım damarlarımda delice akarken bile hissedebiliyorum.Yine,yeni,yeniden."Hayat bir hayal kırıklığıdır".Uğraşma,bunu düzeltecek bir erkek yok.

Bende "Uğraşmam" diye geçiriyorum herhalde içimden,dansıma bakarım.Ama teferruatsız gördüğümde onu,dans ederken yanıma yanaştığında etim ne yapar bilemem.Kasıklarıma kadar inmiş dar jeanim, freekick nedir umursamayan bilincim tamda kapanmaya yakınken bana Redbull'unu uzattığında sana nasıl bakarım bilemem.Seni "suitcase"inden ayırmak için uğraşmam ama kendime de gem vuramam.Bunu kabul ettiğim an tepe noktasındayım.

Dümdüz bir yol hayal ediyorum içimde.Sağı-solu uçsuz bucaksız çöl.Hızla yaklaşan racing bana burundan girdiğinde kabuğumdan çıkıyorum.Şimdi aramaktan usandığım mutluluk bana gümüş tepside suni olarak sunuluyor.Her saniyesinden faydalanıyorum.Dipsiz bir kuyuya dönüşmüş gözbebeklerin ve kusursuzca giydirdiğin bedeninin,terledikçe beni daha çok uyuşturan kokusu için buradayım.Ama abanmadan,içine yuvarlanmadan.

Mr.Dj hard progressive ile bizi gecenin son yarım saatinde kudurttuğunda bu çıkışın bir düşüşü olacağını farkediyorum.Ama kimse bir yere ayrılmayacak.

Arabalar çıkış kapısına yanaştığında neyle döneceğimi bile düşünmeden kendimi buraya attığımı farkediyorum.Kendimi ayıplıyor muyum? Asla. Hayatımı kontrolsüz harcayabildiğim için hala yaşıyorum.Aracın sağ arka kapısını açıyorsun önce suitcase'in binecek.Çantanı yerleştirdikten sonra yanına oturuyorsun kapıyı çekiyorsun.
Sol arka kapısını açtığım arabaya benden önce bir hatun geçiyor,yerleşip kapıyı çekiyorum.

İşte o an sesine vakıf oluyorum.O bitirim konuşmalar,kesilen raconlar.Sesteki güven, ton, yaşanmışlık, kendi çöplüğünde olduğunun sinyalleri.Tutamıyorum kendimi."Sen ne kadar racon konuşuyorsun yaa" deyiveriyorum.Sana mı söyledim kendimi mi uyardım anlayamıyorum.

Arabanın boş olduğunu hayal ediyorum.İlk yapmak istediğim şey sana sıkı bir tokat çıkarmak, mümkünse beni delirten cümlelerin çıktığı ağzının üstüne.O tokatı attığım için beni pişman edeceğinin farkında olarak.Daha sertlerini yedireceğinin bilincindeyim. Tam bir piç olduğunun kokusunu almama rağmen, bu kadar durgun olman vazgeçmeme sebep oluyor.
İçime düşseydin süper olurdu.Eve vardığımızda beni kuytu köşelerde sıkıştırsaydın süper olurdu.Senin için sadece one-night stand olsaydım ve beni sabahın ilk ışıklarıyla buruşturup atsaydın süper olurdu.

Ama süper olmadı.Kendi tasmanı nasıl bu kadar kısa tuttuğuna şaşırarak fantazilerimden uzaklaşmaya çalışıyorum.Benden sana bir Winchester Model 1300 .Şimdi kafamı patlatabilirsin.

4 Temmuz 2010 Pazar

Kaosun içinde, kaosun dibine

Nefret ediyordum.

Okumaktan, aile yaşantısından, manevi değerlerden, bulunduğum şehirden, yaşadığım ülkeden, kendimden küçüklerden, yaşıtlarımdan, benden büyüklerden, tarzını sevmediğim insanlardan, popüler kültürden, anaç karakterlerden, geleneklerden, inançlı olma olgusundan...Evet hemen hemen her şeyden nefret ediyordum.

Bu nefret içimde her gün büyürken sinirimi azaltacak şeyler arıyordum.Önce kılığına kıyafetine vuruyor zaten.Nedense uzaylı gibi gezmek istiyordum sıradan insanların yanında.Saçlar, makyaj,dekolte hemde bir teenagerda. Haliyle sıkıntımı artıracak yeni süper sebeplerim oluyordu.Ama sıradan olmamak için ölüyordum.

Yıllar çok berbat bir şekilde geçerken okul için hazırlandığım her sabah o an her şeyi ardımda bırakıp basıp gitmek istiyordum.Bu kaybedecek bir şeyimin olmadığına emin olma duygusu beni kabalaştırıyordu. Duygularını saklamak için çaba sarfeden insanoğluna zıt bir örnektim. Karşımdaki insan sıkıcıysa yüzüne söylüyordum "Çok aptalsın,susar mısın?" Enteresan bir şekilde insanlar bu aşağılamaları kabul ediyorlardı. Belki hep başkalarına söylemek istedikleri şeyleri birisi pat diye yüzlerine vurduğu için, belki kompleksten yada eziklikten. Farkında olmasam da karmam cehennemin dibine doğru yol alıyordu. Her üzdüğüm insanda bir puan, aşağıladıklarım için eksi beş.

Liste uzuyordu.Sıkıntıdan deldirdiğim dilimde, yolculuğa çıktığım eczane dünyası da derdime çare olmuyordu. Kötülükten besleniyordum. Bu zehirli yemeği yedikçe mideme oturuyordu. Mideme oturdukça daha çok saçmalıyordum.Uğradığım her bozgunda aslında düşüşün sonu olmadığını farkediyordum. Kara bir kuyuda yuvarlanıyordum ve kuyunun dibi olmadığına emindim.

Dünyada yaşanacak olası felaketlerle ilgili duygum sabitti."Hemen şimdi olsun!"Bir felaket yaşanacaksa beklememeliydi, durduğu kabahatti.Beni kendimden kurtarmak için hemen gelmeliydi.

Huzurlu hissettiğim anlar ne kadar da berbat bir hayatımın olduğunu düşündüğüm zamanlardı.Huzurluydum çünkü kaybedecek bir şey kalmamıştı.Gecenin bir yarısı sokakta tek başıma yürümekten korkmuyordum, beni bekleyen bir gelecek olmadığına kesin emindim.Sağlığımı-bilincimi tehlikeye atacak her türlü maddenin hastasıydım,kopmuştum,hayat kötüydü ve kendimden müthiş sıkılmıştım.Bu çok iyiydi çünkü çabalamama gerek yoktu.Nasıl bırakırsam öyle gidecekti.Bende bırakmıştım.


Işıkla karanlığın içimdeki savaşı çoktan bitmişti ve karanlık galip gelmişti.